OSMANLI İMPARATORLUĞU DEVLET TEŞKİLATI’NIN BİR UNSURU OLARAK “DERBEND” TEŞKİLATI
Osmanlı Devlet Teşkilatında kurumların önemi, topluma ne kadar yararlı olduğuyla doğru orantılı olarak vurgulanmaktadır. Adalet, sosyal refah, topluma hizmet gibi sıfatlar İslam geleneğinden gelmektedir. Örneğin, toplum yararını kendi çıkarından üstün tutan girişimci tip idealize edilmiştir ve zaman içinde kendi çıkarından çok toplumun çıkarını önemseyen insan tipi zayıflasa da, gerek Osmanlı’da gerekse Türkiye Cumhuriyeti’nde Avrupa tarzı bir burjuva sınıfı oluşmamıştır.[1]
Çalışmada mevzu bahis olan “derbend” teşkilatı da, Osmanlı Devlet Teşkilatında toplum yararını ön planda tutan bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır. Halkın güvenliği, seyahat özgürlüğü, ticaretin gelişmesi ve toplumun huzuru için hem koruyucu hem de hizmet sağlayıcı vasıflarıyla eyalet teşkilatlanmasının en önemli unsurlarından biridir.
Birinci Bölümde, Osmanlı Devlet Teşkilatı ana hatlarıyla açıklanmaktadır.
İkinci Bölümde, Osmanlı İmparatorluğu Sınırları İçerisinde Seyahat ve Yol Güvenliği konusu irdelenmiştir.
Üçüncü Bölümde, Derbend Teşkilatı tüm özellikleriyle açıklanmaktadır.
1. OSMANLI İMPARATORLUĞU DEVLET TEŞKİLATI
Osmanlı’da teşkilatlanma sürecine Merkez ve Eyalet olarak iki ana başlıkta bakabiliriz. Her iki yönetim unsuru birbiriyle bağlıdır ve birini diğerinden üstün görmek mümkün değildir. Büyük bir imparatorluğunun idaresi, bütün fonksiyonların bir arada ve kusursuz işbirliği ile mümkün olmuştur. Üç kıtada hâkimiyet, birçok din ve ırka mensup tebaayı yönetme, güvenlik ve merkeze bağlılık en kritik idari fonksiyonlardır.
1.1. OSMANLI İMPARATORLUĞU MERKEZ TEŞKİLATI
Merkez Teşkilatı altı ana başlık altında toplanabilir ve başında Padişah ve Saray yer alır.
Padişah ve Saray
Divan-ı Hümayun ve ona bağlı bürolar
Vezir-i Azam ve Bab-ı Ali
Bab-ı Fetva ve İlmiyye Örgütü
Defterdarlık ve Maliye Örgütü
Kapıkulu Ocakları ve Donanma[2]
1.2. OSMANLI İMPARATORLUĞU EYALET VE TAŞRA TEŞKİLATI
Osmanlı Devleti’nin eyalet teşkilatının önemini daha iyi anlamak için dışarıdan bir gözle bakmak gerekirse, İtalyan Diplomat Machiavalli ve Avusturya İmparatorluğu sefiri Ogier Ghiselin von Bucbecque’nun görüşlerine bakabiliriz. Ortaylı, 16. yy. iki devlet adamının görüşlerini şöyle özetlemiştir.
“Hükümdarın lütfu ile yönetici olanların yönettiği Osmanlı İmparatorluğu’nun her parçası, hükümdarın otoritesine sıkı sıkıya bağlıdır. Böyle bir ülke zaptedilemez. Ancak edilirse idaresi çok kolaydır”.[3]
Osmanlı Devleti 17. yy.’dan sonra zayıflamaya başlamıştır fakat 600 yıl 3 kıtaya hâkim olmuştur. Başarısının yapı taşlarından biri de hiç şüphesiz rakipleri tarafından bile övgüyle bahsedilen “eyalet ve taşra teşkilatı”dır.
Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde hükümdarlar iki yönetici tayin etmişlerdir. Bir “bey” ve bir “kadı”. Bey, sultanın idari otoritesini; kadı, sultanın hukuki otoritesini temsil eder.[4]
Eyalet sisteminin en temel birimi “sancak” olmuştur fakat Rumeli’nin fethedilmesiyle beraber “beylerbeyi” atandığını görüyoruz. Sancaklar eyalet olarak birleştirilmiş ve başlarına beylerbeyi atanmıştır.[5]
Bütün araştırmalar ve analizler gösteriyor ki, Osmanlı toprakları genişledikçe eyalet ve taşra teşkilatının önemi artmıştır. Genişleyen topraklar, hükmedilmesi gereken coğrafyanın büyüklüğü göz önüne alındığında toprak yönetim sisteminin önemi de ortaya çıkmaktadır.
1.3. OSMANLI İMPARATORLUĞU TOPRAK SİSTEMİ
Osmanlı İmparatorluğu’nun toplumsal, iktisadi ve kültürel birliği; hatta bu birliğe tarihçiler “Pax Ottomana” adını vermişlerdir, Roma İmparatorluğu gibi modern çağlardan önceki bir yönetim anlayışıyla kurulmuştur. Modern çağla birlikte imparatorluk toprakları ulus devletler olarak devam etmektedir.[6]
Osmanlı Devleti, geliştirdiği sistemle Balkanlar’daki güçsüz feodaliteyi ve Orta Avrupa’daki çözülmekte olan feodal düzeni restore eden bir örgüt düzeni kurmuştur. Fethedilen ülkelerde yaşayan köylü halkın maruz kaldığı ağır sömürü şartlarını hafifletmiş ve güvenlik sağlamıştır. Özellikle Balkanlar’da görülen dini çatışma ve baskıları ortadan kaldırıcı bir politika izlemiştir.
Fethedilen topraklardaki Hristiyan ahali cizye ve haraca bağlanmış, kendilerine din serbestisi tanınmıştır. Bu bölgelere köylüler, göçebeler ve tarikat ehli dervişler yerleştirilmiştir. Onlara zaviye toprakları bırakılmış, kamu hizmeti (yol, köprü bakımı) ve asayiş hizmeti (derbend ve geçit muhafazası) karşılığı vergi muafiyetleri verilmiştir.[7] II. Mehmed öldüğünde Osmanlı Devleti, Orta Avrupa’dan Mezopotamya ve İran sınırlarına kadar uzanan büyük bir güç haline gelmiştir. Doğuda ve batıda alınan topraklar, tahrir defteri, yeniçeri garnizonları, tımarlı sipahiler, kadılar, sancak beyleriyle bezenmiş bir sistemin içine alınmıştır.[8]
En küçük birimi dahi kritik öneme sahip olan Osmanlı devlet teşkilatının ulaştırma ve yol güvenliği örgütlenmesi Slav Tarihçi Jirecek’e göre “Modern zamanlara kadar bütün tarih içinde Roma’dan sonra yol sistemini en iyi çözümleyen sistem” olarak görülmüştür.[9]
2. OSMANLI İMPARATORLUĞU SINIRLARI İÇERİSİNDE SEYAHAT VE YOL GÜVENLİĞİ
İmparatorluk sınırları içerisinde yol güvenliği, ulaşım ve haberleşme oldukça önemli görülmüştür. O dönemin şartları içinde değerlendirildiğinde büyük çabalar gösterildiği anlaşılmaktadır.
2.1. SEYAHAT VE YOL GÜVENLİĞİNİN ÖNEMİ
12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumla değiştirilen T.C. Anayasa’sı
Madde 23 — Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir. Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak; Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek; amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir. Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak vatandaşlık ödevi ya da ceza soruşturması veya kovuşturması gereği sınırlanabilir. Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Madde 13
Herkesin bir devletin toprakları üzerinde serbestçe dolaşma ve oturma hakkı vardır.
Herkes, kendi ülkesi de dahil olmak üzere, herhangi bir ülkeden ayrılmak ve ülkesine yeniden dönmek hakkına sahiptir.
Modern dünyada, gerek ulusal gerekse uluslararası hukukta çok önemli bir yer tutan ve bireyin temel hak ve özgürlükleri arasında görülen seyahat hürriyetinin, ilk çağlardan beri insanın yaşaması ve gelişimi için önemli olduğu görülmektedir.
Yolculuk, ticari ve kültürel birikimi hatta büyük keşifleri dahi içine alabilecek kocaman bir kavram olarak görülmektedir. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi bir yolculuğun sadece bulunduğu zamana değil gelecek nesillere ve tarihe nasıl hizmet ettiğinin göstergesidir.
Bir başka bakış açısıyla, insanın yolculuk ihtiyacının, gıda bulmak için göç etme eylemi ile başladığını varsaydığımızda, gıda bulma, Maslow’un ihtiyaçlar piramidine göre ilk basamaktadır ve hemen arkasından ikinci basamakta güvenlik ihtiyacı gelmektedir. İnsanın temel ihtiyacı olan gıda ihtiyacı için verimli topraklara güvenle seyahat etmesi gerekmektedir. Devlet de bu noktada ortaya çıkmaktadır. Devlet’in var olma sebeplerinden en büyüğü de insanların “güvenlik” ihtiyacıdır. Thomas Hobbes’un meşhur eseri Leviathan’da, devleti ortaya çıkaran sözleşmeyle, insanların, hem iç hem de dış tehlikelere karşı, can ve mal güvenliklerini sağlama aldıklarından ve devletin asıl amacının güvenlik olduğundan bahsetmiştir.[10]
Kültürel gelişim, ticari başarı, yeni keyifler ve öğrenme gibi birçok şey seyahat ile mümkün olmaktadır ve güvenli bir seyahat ortamı sunmak büyük devletler için yaşamsal fonksiyonlar olarak görülmektedir.
Üç kıtaya hâkim Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetim sisteminde yol güvenliğinin büyük bir öneme sahip olduğu görülmektedir ve geniş topraklara çeşitli usullerle (geri hizmet kıtaları, derbentçi, yürük, tatar, müsellem, canbaz, lağımcı vb.) hem hizmet sağlanmış hem de güvenlik ihtiyacı giderilmiştir.[11]
2.2. OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA SEYAHAT VE YOL GÜVENLİĞİ TEŞKİLATI
Osmanlı’da yol sistemi, Mezopotamya, Kuzey Afrika ve Anadolu’yu Balkanlarla birleştirmiştir.[12]
Türklerde Osmanlı’dan önce de özellikle önemli yollar üzerinde misafirhaneler bulunmaktaydı. Bu misafirhaneler yolcuların emniyetini ve ihtiyaçlarını karşılamak üzere inşa edilmekteydi. Misafirhane olarak kaydedilmiş olan bu binaların adı, “ribat” olarak bilinmektedir. Ribatlar, İslam ülkelerinde 10. yy.’dan itibaren gelişmeye başlamışlardı. Dervişlerin, yolcuların, gariplerin toplandığı ve ziyaretçilerine yemek verilen bir yer olan ribatlar, bir tarikata mensup zengin bir şahıs veya bir şeyh tarafından kurulmuşlardır. Büyük kervan ve ticaret yolları üzerinde, dağ ve geçit bölgelerinde, tüccar ve yolcuları barındıran ribatlar, Selçuklu devrinde kervansaraylar ile Osmanlı Devleti’nde hanların ve derbend teşkilatının görevlerini yerine getiriyorlardı.[13]
Selçuklu döneminde kervansaraylar iki önemli amacı göz önünde tutmak suretiyle inşa edilmiştir: Bunlardan birincisi, ticaret ve seyahat emniyetini sağlayacak güvenli barınma yerleri inşa etmektir. Bunun için kervansarayların etrafı surlarla çevrilmiş, üzerine burç ve kuleler de inşa edilmiştir. İkincisi ise kervansaraya gelen yolcuların istirahatini temin etmek olmuştur. Bu amaçla her bir kervansarayda yatakhaneler, aşhaneler, erzak ambarları, depolar, samanlık, mescit hamam, şadırvan, hastane hatta eczaneler bulunmuştur. Bunların yanında seyyah ve tüccarların ihtiyaçlarını karşılamak için nalbant, ayakkabı yapan esnaf ile saraç vs. gibi farklı meslek sahipleri de istihdam edilmiştir.[14]
Osmanlı’da derbentlerin teşkilatlı bir müessese olarak II. Murad (1421–1451) ve II. Mehmed (1451–1481) devirlerinden itibaren ortaya çıktığı görülmektedir. Osmanlı’da askeri ve ticari yolların muhafazası ile birlikte halkın emniyetini de sağlamak amacıyla köprücü, su yolcu ve derbentçi gibi hizmet sınıfları mevcuttur. Derbentçiler ve köprücüler gördükleri hizmet karşılığında avarız-ı divani ve örfi tekâlif gibi vergilerden muaf tutulmuşlardır. Bu görevleri yerine getirmek için Osmanlı içerisinde binlerce köy, derbentçilik, su yolculuk ve köprücülük hizmetleri ile sorumlu kılınmıştır. Ancak 16. ve 17. yüzyıllarda Anadolu’da cereyan eden içtimai buhranlar, derbentçilik ve köprücülük hizmetleri ile sorumlu olan köylerin boşalmasına sebep olmuştur. Daha sonra buraları canlandırmak amacıyla farklı bir iskân yolu izlenmiştir. Bu sefer derbend ve geçitlerin hizmetine tayin edilen kimseler arazisi olmayan boş reayadan seçilmiştir. Bunlar konargöçerler ve topraklarını kaybetmiş köylülerden oluşmaktadır. Bu şekilde konargöçerleri ve başıboş kimseleri derbentçi tayin ederek, kendi evlerini inşa etmeleri ve ziraat yapabilmeleri için toprak verilmesi sağlanarak yeni bir iskân siyaseti uygulanmıştır. Başıboş kimseleri derbend başına yerleştiren, onlardan vazifeleri karşılığında vergi almayan devlet, böylece iç iskân meselesini de halletmiş olmaktaydı. Daha sonra her derbend mahallinde bir iskân yeri doğuyor ve yeni köyler teşekkül ediyordu. Bu iskân siyaseti ile birlikte konargöçerlerin yani göçebe halkın, yerleşik halka verdiği zararlar da önlenmek istenmiştir.[15]
3. DERBEND TEŞKİLATI
Osmanlı’dan önce İlhanlılarda yol ve geçit emniyeti ile ilgili “Tutkavulluk” sistemi vardı ve bu sistem derbentlerin geçmişi olarak görülmektedir. İlhanlılar gibi Moğollar’da da “tutkavulluk” müesseseleri görülmektedir. Tutkavullar, tamamen yol ve geçit emniyetini sağlamakla görevli birim olmuştur.[16]
İlhanlılar da tüccar ve hacı kafilelerini eşkıya saldırılarından korurlardı. Buna karşılık geçenlerden ve kervanlardan tüccarların sahip olduklarından ve hayvan sürülerinden vergi alma hakkı, divan tarafından kendilerine verilmiştir.
Osmanlı’da, Anadolu’da ve Rumeli’de yol güzergâhlarında, özellikle dağlık ve geçit bölgelerinde, halkın can, mal ve namus emniyetini sağlamak için oluşturulmuş teşkilatlara “derbend”, bu teşkilatta görevli olan kimseye de “derbentçi” denilmiştir.
Derbend kelimesi, Türkçeye Farsçadan geçmiş birleşik bir kavramdır. Bu kelime der=geçit, bend=tutmak şeklinde iki kelimeden oluşmuştur. Osmanlıcada derbentçi manasında kullanılan “dideban” kelimesi de bulunmaktadır. Dideban bekçi demektir. Suriye ve Filistin topraklarında derbend yerine “derek” ve “madik” tabiri kullanılmıştır. Avrupa’daki Osmanlı topraklarında vergiden muaf derbentçilere, “martolos”, her bölgenin ücretli derbentçisine de “pandor” adı verilmiştir.[17]
Derbentler önemli geçit noktalarında bulunur ve günümüzdeki gibi polis ve jandarma gibi bir teşkilatlanma olmadığı için yolların ve geçitlerin emniyetini sağlar, aynı zamanda yolların muhafaza ve tamir işlerinde çalışır ve ıssız yerleri şenlendirirlerdi (iskân sağlamak). Issız yerleri şenlendirme devletin iskân politikasının bir yöntemiydi. Bu sayede hem işsiz ve başıboş kimseler iş sahibi olmakta hem de boş araziler ziraata ve iskâna açılmaktaydı.[18]
3.1. GENEL HATLARIYLA DERBEND TEŞKİLATININ GÖREVLERİ
Derbend teşkilatının, güvenlik, hizmet, haberleşme ve iç iskân siyasetinin uygulama aracı olmak gibi çok çeşitli görevlerde bulundukları görülmüştür.
3.1.1. Jandarma Kuvveti Olarak Yollarda ve Geçitlerde Asayiş ve Emniyeti Temin Etmek
Derbentlerin en büyük görevleri, şaki ve eşkıya grupları ile mücadele ve sorumlu oldukları toprakları onların zararından korumaktı. Diğer bir ifadeyle jandarmalık yapmaktı. Derbentçiler görevlerini ifa ederken yanlarına hiçbir şekilde tüfek gibi ateşli silahlar verilmiyordu. Ancak diğer cins kesici silahlar kullanmalarına izin veriliyordu. Çok tehlikeli yerlerde ise tüfek kullanımına izin verilmiştir.
3.1.2. Yolların Muhafazası ve Tamir İşlerinde Çalışmak
Derbentçilerin görevlerinden biri de bölgelerinde bulunan yolların açılmasını ve temizlenmesini sağlamaktı. Yolların geçit vermediği yerleri genişletmek, yollar üzerindeki tüm engelleri kaldırmak ve tamir etmek derbentçilerin görevleri arasındaydı.
3.1.3. Issız Yerleri Canlandırmak (Şen ve Abadan Eylemek)
Derbentler, ıssız, terkedilmiş ve boş olan yerlerde teşekkül etmekteydi. Derbend mahallinde ilerleyen zamanla birlikte köyler meydana gelirdi. Kurulan bu köyler derbendin vazifelerini yerine getirmede kolaylıklar sağlıyorlardı.[19]
3.1.4. Haberleşme ve Nakliye İşlerinde Yardımcı Olmak
Derbend tesislerinin bulunduğu yerlerde posta tesisleri de yer almaktaydı. Derbentçiler bulundukları bölgenin şartlarına göre nakliye işlerini de üstlenmekteydi.[20]
3.2. DERBEND TEŞKİLATININ KONUMLANMASI
Derbentlerin bulunduğu yerler çok önemli görülmektedir. Özellikle etrafı kontrol edebilecek konumda teşkilatlanmışlardır. Issız ve iskân alanına uzak yerler seçilmiştir. Derbentler, önemli ticaret yollarının, askeri yolların ve dağların geçit verdiği yerlerde konumlanmıştır.
Bir derbendin hem giriş köyünde hem de çıkış köyünde şahıs veya köyler görevlendirilmiş ve bölgenin her iki tarafı da güvenlikle çevrilmiş olurdu. Mesela Edirne’ye bağlı Kazan derbendinin bir ucunda Kazan köyü diğer ucunda Çıtak köyü vardı ve buradaki Hristiyan köylüler derbentçi olarak görevlendirilmiştir.[21]
Günümüzün diliyle “derbentler” stratejik noktalar seçilerek kurulmuş, ticaret, güvenlik ve halkın huzuru için faaliyet göstermişlerdir.
Bir de dervişlerin ıssız ve tenha yerlerde tesis ettikleri zaviye ve tekkeler vardı ve bu tesislerin amacı da derbentlerin amacıyla benzer olduğu için değinmek faydalı olacaktır. Rumeli’ye Osmanlı orduları ile geçen dervişler, yollar boyunca zaviyeler, tekkeler meydana getirmişlerdi. Dervişler aynı zamanda derbend bekleyerek asayişin temin edilmesine de gayret ediyorlardı. Bu açıdan zaviye ve tekkelerini derbend ve geçit yerlerinde kuruyorlardı. Zamanla bu zaviye etrafında bir iskân topluluğu meydana gelerek ıssız yerlerin şenlendirilmesine de zemin hazırlanıyordu. Zaviyeler hükümet tarafından da, asayişin tehlikeli olduğu yerlerde kurulmak üzere teşvik ediliyordu.[22]
Derbend tesisleri, dört tarafı duvarlarla çevrili küçük bir kale şeklinde kurulmuştur. Bu kalenin yanında bir han, cami, mektep ve dükkânlar bulunmaktadır. Derbentler içinde konaklayanların ve yaşayanların her türlü ihtiyaçlarını temin eden küçük bir şehir mahiyetinde görülmektedir.[23]
Derbentçiler belirli bir hudut içerisindeki araziyi gözetmekte ve beklemektedir, diğer derbendin hududuna müdahale etmesi söz konusu olmamaktadır. Her derbentte, civarında çıkan bir hadiseyi ve tehlikeyi diğer derbende haber vermek üzere bir davul bulunmaktaydı. Bu davulların çalınması ile tehlikeli haberler diğer derbentlere ulaştırılırdı.[24]
3.3. DERBEND TAYİN EDİLME SÜRECİ
Bir yerin derbend olabilmesi için o yerin stratejik önemi olan kavşak noktasında olması ve kadı tarafından arz ve ilam edilmesi gerekmekteydi. Derbentlik asayiş ve adalet meselelerini ihtiva ettiği için eyalet ve kaza kadılarının görev sınırları içerisinde bulunmaktaydı.
Kaza kadıları bir yerin derbend olmasını teklif ettikten sonra merkezi hükümetin ilgili dairesi tarafından o bölgedeki memurlara havale edilmekteydi. Şu iki ana sorunun cevabı verilmesi gerekiyordu: 1. Bu yerin derbend olması lazım mıdır?, 2. Derbend olması memlekete faydalı olacak mıdır?. Bunun yanında detaylı bir şekilde kaç kişi görevli olacak, hudutları ne kadar olacak gibi ayrıntılar da merkezi idareye bir belgeyle gönderilmektedir.[25]
Şahıslar tarafından da bir yerin seyahat emniyeti bakımından derbentçi olmak teklif edilebiliyordu. Bu durumda da aynı tahkikat yapılmakta ve kendisine görev resmi olarak tevdi edilmekteydi.[26]
T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nde Osmanlı Arşivindeki derbend ilan edilen köylere ve sebeplerine ilişkin birçok yazılı belgeye ulaşılabilmektedir.
MKT.MHM. 14 31 H-21-07-1265 numaralı belge, Gemlik ile Bursa arasındaki derbendin birbirine uzak olduğu için eşkıyalar tarafından yolculara saldırı yapıldığını ve Süleyman Gazi adlı bölgeye bir derbend kurularak yeterli miktarda zabtiye verilmesi hükmünü içermektedir.
MKT.MHM. 203 51 H-10-06-1277 numaralı belge, Vezirhanı Karyesi, Lefke kasabası, Tavşanlı kasabası ve Sudündüğü denilen mahallerde haydut bulunduğundan birer derbend inşası ve zaptiye tayin edilmesi hükmünü içermektedir.
AE.SAMD.III 128 12601 H-15-11-1133 numaralı belge, Hüdavendigar sancağına bağlı Harmancık ve Domaniç kazaları ile Kütahya sancağı Dağardı kazası ve Tavşanlı nahiyesi arasında bulunan Karayüksek adlı dağın eşkıya yatağı olması ve etrafa korku salması sebebiyle Dergah’ı Ali müteferrikalarından Mehmed’in zeameti karyelerinden olan Eşme karyesinden kaçan reayanın tekrar yerlerinde iskanı ve güvenliğinin sağlanması ile bu karyenin derbend olarak kaydedildiğine dair hükmü içermektedir.
AE.SMHD.I 237 19029 ve 19028 H-06-01-1153 numaralı belgelerin ilkinde, Karahisar-ı Sahib’in Sicanlu ile Sandıklı kazaları arasındaki Hasanbeli denilen bölgedeki göçebe taifesinden olan eşkıyanın tedibi için Sancaklu kazasına tabi Hacıpaşa karyesi ahalisinin vergilerini ödemek şartıyla derbentçi tayini ve Ömer’in derbend ağası olmasına izin verildiği, ikincisinde ise Ömer’in derbend ağası olması hakkında Karahisar-ı Sahib Naibi Mustafa’nın arzı hükümlerini içermektedir.[27]
3.4. DERBEND TÜRLERİ
Derbentleri, bazen bir köy bazen bir kale ya da komplike bir vakıf kurumu olarak görmek mümkün olmaktadır.
3.4.1. Derbend Mahiyetindeki Kaleler: Önemli geçitlerde ve yollarda inşa edilmiş kalelerdir. Bu kaleler yolların ve geçitlerin en tehlikeli olan yerlerinde bulunmaktaydı. Fırat nehri yanındaki Caber kalesi ile Ceyhan nehri üzerindeki Misis, bu şekilde birer derbend konumundaydı. Özellikle hac yolunda bu tip kaleler silsile şeklinde görülmektedir. Hac zamanı hacı kervanlarının bir zarara uğramamaları için bu şekilde sıkı tedbirler alınmıştır.
3.4.2. Büyük Vakıf Şeklindeki Derbend Tesisleri: Vakıflar imparatorluğun ilk yıllarından itibaren özellikle tarımda, sulamada ve ıssız yerlerin ekilip biçilmesi faaliyetlerinde etkin rol oynamışlardır. Konya’nın Karapınar derbendi bu şekilde kurulmuştur. İçerisinde cami, imaret, han, hamam, değirmen ve çeşitli hizmetler için 39 dükkan bulunmaktadır.
3.4.3. Han ve Kervansarayların Derbend Olarak Kullanılması: Ticaret yolları üzerinde her menzil başında inşa edilen han ve kervansaraylar, yapıldıkları devrin iktisadi ve sosyal hayatının en büyük göstergeleridir. Bu gibi müesseselerin sıralandıkları güzergâhlar, o dönemin yollarını göstermektedir. Özellikle Selçuklu zamanında her 30, 40 km’de bir kervansaray yapıldığı görülmektedir. Han ve kervansaray arasında şekil ve hacim olarak önemli farklılıklar vardır. Önemli yol kavşaklarında zengin kişiler tarafından inşa edilen bu müesseseler emniyet sisteminin de temsilcisi olarak görülmektedir. Derbentçilerin görevlerini ifaya muktedir olamadıkları tehlikeli yerlerde, derbend görevinin teşkilatlı bir tesis olan han ve kervansaray inşasıyla, daha başarılı ve güvenli bir şekilde yapılması mümkün olmuştur. Bir derbendin sınırları içerisinde han ve kervansarayın emniyeti, o derbendin derbentçilerinin sorumluluğundadır.
3.4.4. Köprü Yerlerinde Bulunan Derbentler: Bazı köprülerin bir geçit üzerinde kurulmuş olması, onların aynı zamanda derbend karakterine sahip olduğunu göstermektedir. Bu köprülerin, yolların üzerinden geçmesi gereken önemli güzergâhlardaki nehirler üzerine kuruldukları bilinmektedir. Köprülere tayin edilen köprücüler, derbentçilik ile de görevlendirilmekteydi. Erzurum’un Torul kazasındaki Tozana köyünden, 5 nefer Hristiyan, 4 nefer Müslüman toplam 9 nefer, Culuşane köprüsünden Gümüşhane’ye kadar tüm yol, köprü ve geçitlerde köprücülük ve derbentçilik yapmak üzere görevlendirilmiştir.[28]
3.5. DERBEND TEŞKİLATINDA GÖREVLİLER
Derbend teşkilatının başında derbentçi başı bulunmaktadır. Derbentteki, derbentçiler arasında sözü geçen bir şahıs, derbentçi başı olarak tayin edilmekteydi. Derbentçi başı, idaresi altındaki derbentçilerin kontrolü ile derbend hizmetinin aksamamasını temin etmekle görevliydi. Bir derbentten başka bir yere giden derbentçileri yerlerine getirmek, nöbetlerine gelmeyenleri takip edip nöbetleri başında olmalarını sağlamak gibi yönetim ve organizasyon görevleri bulunmaktaydı. Derbentçi Bölükbaşı (Başbuğluk) ise daha ziyade silahlı hizmetlerde bulunmaktaydı ve saraya yakın kimseler bu göreve tayin edilmekteydi. Bir de derbend ağalığı kavramına rastlıyoruz ki bu terim 18. yy. başlarından itibaren derbentçi başı, derbend bölük-başısı yerine kullanılmıştır. Derbend ağası ve derbend başbuğu şeklinde ifade edilmiştir. Ağalığa tayin edilecek kişinin bölge halkı tarafından itimat edilir kimse olması, aynı zamanda sorumlu idare amirinin ağalık için tavsiyesine de mazhar olması gerekmekteydi.[29]
3.6. DERBEND SİSTEMİ VE GÜNÜMÜZ SİGORTACILIK KURUMUNA BENZERLİĞİ
Derbentçiler bulundukları yerlerde hiçbir kimsenin malına ve canına zarar gelmeyeceğini, aksi takdirde zararı karşılayacağını taahhüt ederlerdi. Bu bir nevi ticaret sigortası olarak görülmektedir ve 14. yy.’da İtalya’da doğan sigortacılıktan çok daha eskidir. Burada sigorta primini devlet ödemekte; rizikoyu derbentçiler üstlenmektedir. Sistemde devlet alacağı vergiden vazgeçmekte, derbentçi ise bu sistemi bazı vergilerden muaf olduğu için kazanç sağlama olarak görmekteydi.[30]
3.7. DERBEND TEŞKİLATININ BOZULMASI
17.yy.’dan sonra derbend teşkilatında bozulmalar olduğu görülmektedir. Derbend teşkilatının bozulmasındaki temel sebepler üç ana başlıkta toplanmaktadır.
Muafiyet usulüne aykırı olarak vergi istenmesi: Bazı mahalli idare mensupları devletin kuralları ve düzenine aykırı olduğunu bile bile derbentçilerin vermekten muaf olduğu vergileri talep etmişlerdir. Bu tip olaylar 18.yy.’da daha çok görülmüştür. Vesikalarda, Terkos nahiyesindeki derbentçilerin, memurların kendilerinden reaya gibi muaf oldukları vergileri istediklerine dair şikâyetleri bulunmaktadır. Bu derbentçiler görev yerlerini terk etmişlerdir.
Derbend idarecilerinin kifayetsiz ve sorumsuz olmaları: Bölükbaşı, başbuğ ve derbend ağası gibi yöneticilerin organizasyon ve yönetme kabiliyeti eksik olması durumunda derbentlerde başıboşluk görülmüştür. Aynı zamanda kanuna ve düzene uymayan yöneticiler de derbend teşkilatının bozulmasına sebep olmuştur.
Kalabalık eşkıya gruplarına karşı yetersiz kalınması: Celali İsyanları bu noktada oldukça etkili olmuştur. Bir de haydutlar 17.yy. sonlarında ortaya çıkmışlardır ve sayıları çok fazladır. 4 ila 500 kişi arasında değişen sayıları ile bu haydutlar etrafı talan etmişlerdir ve derbend teşkilatı yetersiz kalmıştır. Birçok derbentte silah kullanmak da yasak olduğu için eşkıya baskınlarında derbentçiler yerlerini terk etmişlerdir.[31]
SONUÇ
Merkezi Otorite, eyaletler ve ikisi arasındaki ilişki, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşunda, büyümesinde ve en sonunda dağılmasında da etkili olmuştur. Şüphesiz ki üç kıtaya yayılan toprakları yönetmek, idari birimlere hem görev hem de yetki vermekle mümkün olmuştur. Yerel yöneticiler merkez idareden aldığı yetkiyle görevlerini yapmaktaydılar ve zamanla bu yetkiyi kötüye kullanan yerel idareciler yüzünden merkezi otorite zayıflamıştır. Devlet, köylü halk için yerel idarecidir yani güvenlik, gıda, eğitim, sağlık gibi hizmetleri kimden alıyorsa devlet odur. Halil İnalcık tarafından verilen bir örneği aynen aktararak bir örnek vermem gerekirse “Anadolu’da Celâlilere karşı gönderilen valiler, adamları ve kapıkulu üyelerinin, ücretli sekban askeri besleme zorunluluğu dolasıyla reayadan aidat toplamaları, yani tekalif-i şakka, yeni dönemin getirdiği ve yaygınlaştırdığı bir yöntemdi. Onların zorbalığı karşısında hükümet, yerel halkın silahlanıp karşı koymasını bile onaylamak zorunda kaldı”.[32]
Seyahat özgürlüğü, ticaret kolaylığı, iş, aş ve güvenlik sağlayan derbentler de bir müddet sonra önemini kaybetmiş, hem derbend hizmetini alan halk, hem derbentçi, hem de devlet için yararsız hale gelmiştir. Bazı ıslahat çalışmaları yapılsa da Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte derbend teşkilatı da tarih hazinesinde yerini almıştır.
Modern dünyada ve günümüz Türkiye’sinde, derbentçiler, polis, jandarma, pasaport memuru, karayolları mühendisi gibi mesleklerde yaşamaktadırlar. Kökleri Kütahya’nın Tavşanlı İlçesine bağlı Derbent Köyü’ne dayanan biri olarak Anadolu yolculukları sırasında “derbend” tabelası gördüğümüzde tarihimizdeki bu gizli kahramanların hatırlanmasının bu çalışmayı daha da anlamlı hale getireceği kanaatindeyim.
Av. Bennar Aydoğdu
[1] Ahmet Tabakoğlu, “Osmanlı İçtimai Yapısının Ana Hatları”, Dünden Bugüne Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, ed. Mehmet Zincirkıran, Bursa: Nova, 2006, s.38. [2] İlber Ortaylı, Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi, 3.b., Ankara, Cedit Neşriyat, 2008, s. 169. [3] Ortaylı, a.g.e., s. 250. [4] Ortaylı, a.g.e., s. 252. [5] Ortaylı, a.g.e., s. 253. [6] Ortaylı, a.g.e., s. 114. [7] Ortaylı, a.g.e., s. 118. [8] Ortaylı, a.g.e., s. 121. [9] Ortaylı, a.g.e., s. 328. [10] Ali Yaşar Sarıbay, Süleyman Seyfi Öğün, Politikbilim, 2.b.,Bursa, Alfa, 1999, ss. 32-33. [11] Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Derbend Teşkilatı, 2.b., İstanbul, Eren Yayıncılık, 1990, s. 37. [12] Ortaylı, a.g.e., s. 326. [13] Orhonlu, a.g.e., s. 2. [14] Orhonlu, a.g.e., s. 4. [15] Orhonlu, a.g.e., s. 18. [16] Orhonlu, a.g.e., s. 6. [17] Orhonlu, a.g.e., s. 9. [18] Orhonlu, a.g.e., s. 101. [19] Orhonlu, a.g.e., ss. 65-74. [20] Yusuf Halaçoğlu, Osmanlılarda Ulaşım ve Haberleşme (Menziller), Ankara, PTT Genel Müdürlüğü Yayınları, 2002, s. 133. [21] Orhonlu, a.g.e., s. 10. [22] Orhonlu, a.g.e., s. 102. [23] Orhonlu, a.g.e., s. 11. [24] Orhonlu, a.g.e., s. 64. [25] Orhonlu, a.g.e., s. 12. [26] Orhonlu, a.g.e., s. 13. [27] T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları [28] Orhonlu, a.g.e., ss. 24-33. [29] Orhonlu, a.g.e., ss. 75-82. [30] Ekrem Buğra Ekinci, Osmanlı Hukuku Adalet ve Mülk, 2.b., İstanbul, Arı Sanat Yayınevi, 2012, ss. 281-282. [31] Orhonlu, a.g.e., ss. 120-124. [32] Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-1, 3.b., İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2009, s. 333. [33] 438 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri (937/1530) I, Kütahya, Kara-hisâr-i Sâhib, Sultan-önü, Hamîd ve Ankara Livâları, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu: 13, Dizin ve Tıpkıbasım, Ankara: 1993, s.27 (Osmanlıca metin), s.37 (Türkçe metin). [34] Osmanlı Nüfus Defterinde Tavşanlı, İstanbul, Tavşanlı Belediyesi Yayınları, 2016, s.39, s.72 [35] Recep Aydoğdu, “İstiklal Savaşında Derbent Köyü”, 2004, http://www.recepaydogdu.com/?p=44 (07.05.2018). [36] Recep Aydoğdu,“Osmanlı’nın Kuruluş Dönemine Yolculuk (Köse Mihal ve Harmankaya)”, II. Bursa Halk Kültürü Sempozyumu Bildiri Kitabı, Cilt I (219-235), Bursa: Uludağ Üniversitesi, 2005, ss. 227-228. [37] Recep Aydoğdu, “Bursa’ya Komşu Kütahya İli Tavşanlı İlçesine Bağlı Bir Bölüm Köy ve Beldelerin, Tarihi, Sosyal ve İktisadi Yönden Yazılı ve Sözlü Kaynaklardan İncelenmesi”, 2003, http://www.recepaydogdu.com/?p=4 (07.05.2018). [38] T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, bakınız: EK-2. [39] Fevzi Şen, “İpek Yolu’nda Derbentçi Köy: Aksu”, 2012, http://timeoutbursa.blogspot.com.tr/2012/04/ipek-yolunda-derbentci-koy-aksu.html (12.05.2018). [40] Hikmet Eldek, “Erzurum Derbent Hanlarından ‘Karasu Han’ Koruma Çalışmaları Değerlendirmesi”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014/2, Sayı: 37, http://sbedergi.erciyes.edu.tr/37.sayi/dergifull.pdf (12.05.2018), ss. 1-18. [41] T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, AE.SAMD.III 128 12601 H-15-11-1133 numaralı belge, Osmanlıca metin ve tasdikli Türkçe tercümesi. [42] T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, C.NF. 54 2665 H-22-09-1148 numaralı belge, Osmanlıca metin ve tasdikli Türkçe tercümesi. [43] Osmanlı Nüfus Defterinde Tavşanlı, İstanbul: Tavşanlı Belediyesi Yayınları, 2016, s. 39, s. 72.
KAYNAKLAR
AYDOĞDU Recep, Bursa’ya Komşu Kütahya İli Tavşanlı İlçesine Bağlı Bir Bölüm Köy ve Beldelerin, Tarihi, Sosyal ve İktisadi Yönden Yazılı ve Sözlü Kaynaklardan İncelenmesi, 2003, http://www.recepaydogdu.com/?p=4 (07.05.2018).
AYDOĞDU Recep, İstiklal Savaşında Derbent Köyü, 2004, http://www.recepaydogdu.com/?p=44 (07.05.2018).
AYDOĞDU Recep, “Osmanlı’nın Kuruluş Dönemine Yolculuk (Köse Mihal ve Harmankaya)”, II. Bursa Halk Kültürü Sempozyumu Bildiri Kitabı, Cilt I (219-235), Bursa: Uludağ Üniversitesi, 2005.
EKİNCİ Ekrem Buğra, Osmanlı Hukuku Adalet ve Mülk, 2.b., İstanbul: Arı Sanat Yayınevi, 2012.
ELDEK Hikmet, “Erzurum Derbent Hanlarından ‘Karasu Han’ Koruma Çalışmaları Değerlendirmesi”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014/2, Sayı: 37, http://sbedergi.erciyes.edu.tr/37.sayi/dergifull.pdf (12.05.2018).
HALAÇOĞLU Yusuf, Osmanlılarda Ulaşım ve Haberleşme (Menziller), Ankara: PTT Genel Müdürlüğü Yayınları, 2002.
İNALCIK Halil, Devlet-i Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-1, 3.b., İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2009.
ORHONLU Cengiz, Osmanlı İmparatorluğu’nda Derbend Teşkilatı, 2.b., İstanbul: Eren Yayıncılık, 1990.
ORTAYLI İlber, Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi, 3.b., Ankara: Cedit Neşriyat, 2008.
Osmanlı Nüfus Defterinde Tavşanlı, İstanbul: Tavşanlı Belediyesi Yayınları, 2016.
SARIBAY Ali Yaşar, Süleyman Seyfi ÖĞÜN, Politikbilim, 2.b., Bursa: Alfa, 1999.
ŞEN Fevzi, İpek Yolu’nda Derbentçi Köy: Aksu, 2012, http://timeoutbursa.blogspot.com.tr/2012/04/ipek-yolunda-derbentci-koy-aksu.html (12.05.2018).
T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları
TABAKOĞLU Ahmet, “Osmanlı İçtimai Yapısının Ana Hatları”, Dünden Bugüne Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, ed. Mehmet Zincirkıran, Bursa: Nova, 2006.
438 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri (937/1530) I, Kütahya, Kara-hisâr-i Sâhib, Sultan-önü, Hamîd ve Ankara Livâları, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu: 13, Dizin ve Tıpkıbasım, Ankara: 1993
EK 1
YAŞAYAN DERBEND KÖYLERİ
Anadolu coğrafyasında birçok köyün geçmişinde “derbend” olma mazisi yatmaktadır ve araştırmacılar tarafından ilgiyle izlenmektedir.
Kütahya – Tavşanlı – Derbent Köyü
Kütahya ili, Tavşanlı İlçesi’ne bağlı olan Derbent Köyü, 1530 tarihli kayıtlarda Tavşanlı nahiyesine bağlı Eşme Köyü olarak kayıtlıdır.[33] Tanzimat dönemine doğru bu köy 1831-1844 nüfus sayımlarında ve 1834 tarihli ve 1638 numaralı Tavşanlı nüfus defterinde Tavşanlı nahiyesine bağlı Derbend Köyü olarak kaydedilmiştir.[34] Günümüzde ise Derbent Köyü olarak kayıtlıdır.
“Derbent Köyü, Osmanlı’nın ilk dönemlerinde Orhaneli’ne bağlı iken daha sonraları Tavşanlı’ya bağlanmıştır. Köyün üç tarafı kara çam ormanlarıyla çevrili olup, güneyi Tavşanlı’ya doğru ova şeklinde uzanır. Kuzeye, Keles’e doğru Değirmendereleri Vadisi Adranos Çayına kadar dayanır. Vadinin bitiminden itibaren Uludağ yükselmeye başlar. Kuzeybatısında Nusratlar, Elmaağacı ve Köseler Köyleri arasında Türkmen Dağı bulunur. Köy çıkışındaki Değirmendereleri Vadisinin doğusunda Asarlık Tepesi ve Kocaorman bulunur. Asarlık Tepesi 4000 yıllık Hitit Kalesinin kalıntılarına ev sahipliği yapar. Köyün batısındaki orman içinden tarihi Bursa-İzmir İpek Yolu (Uluyol) geçer.”[35]
“Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu (2005) ‘Derbent Bursa için önemlidir. Derbent Bursa’nın fethinden sonra başta Nazilli ve Ege diyarlarından dokumacılıkta kullanılan hammaddenin Bursa’ya, Bursa’dan dokunan tekstil ürünlerinin, kadifenin ve diğer ürünlerin sıra bekleyen yabancı tüccarlara satılarak İzmir ve diğer Ege Limanlarına gönderildiği ticari ana yolda menzildir. Geceleri burada konaklayan 300-400 develik kervanların ihtiyaçları burada giderilir. Burada, devlet bir han ve zaviye kurdurur…’ demiştir. Halil İnalcık’a göre buradan geçen yol ‘anayol’ kategorisindedir (İnalcık, 2003: 128-9). Araştırmalarıma göre Derbent Köy arazisinde han kalıntıları olduğunu gördüm. Mevcut folklorik ögeler ve sosyal davranışlar, burada zaviyenin bulunduğunu, geçen yolcuların doyurulduğunu ispatlamaktadır.
Oğuzoğlu’nun da vurguladığı gibi, Derbent Köyü’nün Bursa ile sıkı bağları olduğu tarih sayfalarında da yerini bulmuştur. İlhanlı imparatorluğunun çökmesi (1335) Batı Anadolu Osmanlının ortaya çıkmasıyla (1300-1360) politik ve ticari ağırlık merkezi Batı Anadoluya kayarak ticaret yolları düzeninde değişme oldu. Bursa Anadolunun en önemli ticaret merkezi ve doğu-batı ticareti için ambar olmuştu. 1391 yılına geldiğinde Balat, Efes ve Foça gibi ticaret merkezleri de Osmanlı denetimine geçmiş ve Bursa’ya bağlanmışlardı. Artık İran kervanları bu limanlara Bursa yoluyla ulaşıyordu (İnalcık, 2003: 127, 130)
Bursa- İzmir İpek yolu (Ticaret yolu) güzergahı şöyledir: Bursa-Gökdere’den başlayıp Elmaçukuru’ndan (Süleymaniye) Bağlı Hanına ulaşır. Bağlı Hanı menzildir. Buradan Soğukpınar, Karaislah üzerinden geçen yol, Büyükdeliller ve Küçükdeliller arasından, Baraklı Keles, Alpagut, Uzunöz’den Menteşe Hanına ulaşır. Menteşe Hanı menzildir. Çimenli Dereden ilerleyen yol, Adranos çayını geçerek Asar Deresi vadisinden, Kürt (Gülözü) ve Köseler arasından, Karayüksek’ten Deve yokuşundan Derbent Hanına ulaşır. Derbent Hanı menzildir. Bilahare Emet hudutları içinden Ege Diyarına ve İzmir’e gider.”[36]
“Derbent teşkilatları ve tesisleri Osmanlı Döneminde II. Murad ve Fatih zamanında kurulmuştur. Bu köydeki teşkilat ve tesislerin de aynı dönemlerde kurulduğu tahmin edilmektedir. Köy, ulaşım yollarının kesişme noktasındadır. Kütahya-Balıkesir Demiryolunun da bu köyün arazisinden geçirilmesi için Cumhuriyet döneminde çalışmalar yapıldıysa da gerçekleşmemiştir. Derbent tesisinin yenilenmesi ve çevresinin iskana açılması 1725 yıllarında olmuştur. Bu dönemde yakın köylerden de derbentçi yazılmıştır. (Köseler Köyü, Kozağacı Köyü, Kılavuzlar Köyü) derbent teşkilat ve tesislerinin Tanzimat Döneminde kaldırılarak asayiş ve yol güvenliği sağlama görevi Zaptiye teşkilatına devredilmiştir.”[37]
1831 yılından beri Kütahya-Tavşanlı’ya bağlı Derbent Köyü olarak adlandırılan bu yerde kadimden derbend bulunur. Nitekim 1721 ve 1735 yıllarında burada bir derbend teşkilatı kurulması ile ilgili olarak yapılan talepler ve burasının derbend olarak kaydedildiğine dair yapılan yazışmalara ilişkin Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nden temin edilen Osmanlıca belgeler ve bu belgelerin tasdikli tercümeleri EK-2’de ayrıca sunulmuştur.[38]
İstanbul’un fethinden 100 sene sonrasına kadar buranın önemi devam etmiştir. Daha sonra Balkanlar’da yeni yerlerin fethinden sonra ticaret yolları Balkanlar’dan Adriyatik Denizi üzerinden İtalya’ya uzanmış olup bu yolun önemi de gitgide azalmış ve sadece kadife üretiminde kullanılan pamuklu malzemenin Nazilli ve Aydın’dan Bursa’ya taşınması için kullanılmıştır.
Derbend teşkilatı olarak önemi azalan bu yerdeki Eşme Köyü 1530 yıllarında zeamat olarak görülmektedir. 1720-1735 yıllarından itibaren ülke topraklarının eşkıya baskınları nedeniyle dirlik düzenliğinin yeniden sağlanması ve buraların şen ve abadan olması için yeniden derbend teşkilatları tesis edilmiş, derbend kulesi kurulmuş, yolcuların barındırılması ve doyurulması için köy odaları yapılmıştır. Böylece yöredeki konargöçer Türkmenler de yerleşik hayata geçirilerek Derbent Köyü kurulmuştur.
Derbent Köyünde kadimden beri derbentçilik yapanlar Salihoğulları, Kayışlar ve Softuoğulları sülaleleridir. Derbend binasının olduğu yer günümüzde Salihoğulları sülalesinden Kuleliler’in mülkiyetindedir. Bu dönemi anlatan kulenin olduğu yere yakın kule pınarı denilen çeşme halen Derbent Köyünde mevcuttur.
Aşağıda görüldüğü üzere Tavşanlı Kazası İdare Heyetinin 1929 tarih 89 sayılı Derbent karyesi hudutnamesinde köyün geçmişindeki mevki adları olarak Eşme Alanı, Işık Çamı, Karayüksek mevkileri gibi yerler görülmektedir. Eşkıyaların Osmanlı döneminde barındığı yer Karayüksek Dağı’dır. Yine o dönemlerde var olan Eşme Köyü ve Işık Köyü günümüzde Eşme Alanı ve Işık Çamı olarak bilinmektedir.
Derbent Köyü Krokisi:
Derbent Köyü’nün panoramik fotoğrafı:
Derbent Köyü’nde yapılan Köse Mihal Şenliğinden fotoğraflar:
Osmanlı döneminde bu köyden geçen kervancıların derbentçiler tarafından doyurulması geleneği, günümüzde Derbent Köyü halkı tarafından Harmancık-Tavşanlı karayolunun kenarında o yoldan geçen yolcuların zamanında buralardan geçen yıllık kervan sayısı kadar ücretsiz olarak doyurulması (bu yoldan geçen yolculara köylüler tarafından gözleme dağıtılması suretiyle) şeklinde devam etmektedir.
Derbent Köyü’nde gözleme yapan kadınlar:
Bursa – Aksu Köyü
Aksu, Bursa’nın güney doğusunda, eski Bursa Ankara yolu üzerinde, Uludağ eteğinde Kazancı yokuşunda, Göksu Deresi etrafında kurulmuş 600-650 yıllık bir Osmanlı köyüdür. Doğusunda Kazancı, güneyinde Turanköy – Erdoğan (Dimboz), kuzeyinde Lütfiye, kuzeybatısında Gözede ve Alaçam köyleri bulunmaktadır.
14.yy.’da Horasan erenlerinden Çiçek Dede tarafından kurulan Aksu Köyü, Bursa’ya 24 km uzaklıkta ve Kestel ilçesine bağlıdır. Tarihi İpek Yolu güzergâhında yer alan Aksu Köyü, tarihte derbendlik yapan köylerden biri olarak bilinmektedir.[39]
Erzurum – Karasu Köyü
Karasu Köyü, Erzurum–Erzincan demiryolu üstünde Karasu akarsuyunun bir koluyla beslenen Aşkale sınırları içindeki köylerden biridir. Karasu Köyü konumu itibariyle, doğu illerini batıya ve kuzeye bağlayan yolların kesiştiği noktada yer alan ve tarihi açıdan önemli bir yerleşim alanıdır. Tarih boyunca farklı milletlerin istilasına uğramış ve birçok kez el değiştirmiştir. Tarihinin M.Ö. 1700 yılında Hititler ile başladığı, 1081 yılında Türklere geçtiği, 1514 yılında Osmanlı İmparatorluğunun hâkimiyetine girdiği bilinmektedir. Coğrafi konumu nedeniyle ulaşım yollarının kesişme noktası olması ile stratejik değere sahip olan köyde, tarihinde bağlantı noktası olma niteliğinin izleri görülmektedir.[40]
EK 2
T.C. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Derbend Teşkilatı kurulması hükümlerini içeren Osmanlıca belgeler ve Türkçe tercümeleri:
1721 yılına ait bir belgede (AE.SAMD.III 128 12601 H-15-11-1133) Hüdavendigar sancağına bağlı Harmancık ve Domaniç kazaları ile Kütahya sancağı Dağardı kazası ve Tavşanlı nahiyesi arasında bulunan Karayüksük adlı dağın eşkıya yatağı olması ve etrafa korku salması sebebiyle Dergah-ı Ali müteferrikalarından Mehmed’in zeameti karyelerinden olan Eşme karyesinden kaçan reayanın tekrar yerlerinde iskanı ve güvenliğin sağlanması ile söz konusu karyenin derbend olarak kaydedildiğine dair hüküm bulunmaktadır. Bu belgede özetle şu ibareler yer almaktadır: “Bu bölgede yol kesen eşkıya ve haramzade takımı eksik olmamaktadır. O civarda gelip giden yolcuların yollarını kesip korku salıp eşkıyalık yapmaktadırlar…. Bu durumda o civarda bulunan köylerin ve havalinin korunması ile bölge insanlarının rahat ve huzur içinde gelip gidebilmeleri için, söz konusu köyün halkı bulundukları mahallerden kaldırılıp, adı geçen köye yerleştirilerek iskan edilmeleri kararlaştırılmıştır. Söz konusu mahalden gelip geçenlerin ve sair insanların korunması şartıyla Derbentçi olarak kayıt olunması ricasıyla Anadolu Valisi Vezir Ali Paşa, Kütahya Kadısı, Harmancık, Dağardı ve Domaniç Naipleri bu konuda ricada bulundular…. Avarız ve nüzüllerini … ödemek şartıyla Derbentçi olarak kayıt olunmaları için, ferman gönderilmiştir… Gereğince emir yazılması hususunda yazı yazıldı. Şimdi yazılan yazı gereğince Derbentçe kayıt edilmeleri hususunda arz olundu. Bu konuda ferman sadır olmağın şartları yerine getirilmek şartıyla tezkiresi verildi.”[41]
1735 yılına ait bir belgede (C.NF. 54 2665 H-22-09-1148) ise Hüdavendigar sancağının Harmancık kazasının Eşk karyesi reayasının derbentçi tayinlerine dair hüküm bulunmaktadır. Bu belgede özetle şu ibareler yer almaktadır: “Sözkonusu köye yarım saat miktarı mesafede bulunan Yumrutaş ve Gökam gediği ve Kokur Seydi emlakı isimli mahalleri eşkıyadan men etmek için ve söz konusu yerleri korumak üzere Derbentçi olarak görevlendirildiği Harmancık kazası naibi Abdullah’a arz etmek üzere belirtilen kişilerden gönderilen ve belirtilen yerleri ve yolları eşkıyadan koruyup üzerlerine gereken Avarız ve Bedel-i nüzül akçeleri ve sair diğer vergilerden kaza ahalisiyle beraber ödenmek üzere yeniden Derbentçi tayin olunmak için telhisi… arz olunduğunda şimdi telhisi gereğince mahalline kaydedilerek bu konuda gerekli emirin verilmesi hususunda ferman sadır olduğundan kayıt olunmuştur… Belirtildiği gibi kayıtlıdır. Bu konuda son söz yüce padişahımızındır… Bilindiği üzere arz olunduğunda görevli memur efendiye ulaştırılması, söz konusu yolları ve kaza sakinlerini eşkıyanın zararlarından gereği gibi korunması için, açık bir şekilde emir yazılması hususunda ferman yüce padişahımızındır… Harmancık kazası ahalilerinden büyük çoğunlukla, kaza meclisinde hazır olup, şöyle şikayette bulunurlar. Kazamız köylerinden Işık isimli köy (de) eskiden beri derbentçi (derbent) olmaktadır. Lakin söz konusu köy, Emet, Tavşanlı, Dağardı ve Domaniç kazaları ile bitişik olup, gerek kazamız ve gerekse belirtilen köy civarında yol kesme olaylarının (eşkıyalık) sona erdirmek mümkün olmamaktadır. Bununla beraber yol kesenler, sığır, sıpa, beygir ve katır gibi, adamların ellerine ne geçer ise alıp Kepsut kazasına götürüp kimisini sattıkları, kimisini de götürdükleri yerlerde kesmekte ve kimisini de beş yüz ve bin kuruş karşılığında satmaktadırlar. Bu tarz büyük hırsızlıklar reaya ve fukara halka, yol kesen eşkıyanın büyük zararları olmaktadır. Bu tarz yol kesen eşkıyaların gerek kazamızda gerekse diğer kazalara kaçanların uzakta veya yakında olmalarına bakılmaksızın takip edilerek ölü veya diri olarak yakalanarak gönderilmeleri için, padişahsızımdan daha önceden de emir gelmiştir. Bu konu yüce makama arz olundu. Bu konuda son söz yüce makamınızındır…” [42] Buna göre adı geçen belgede bu yöreye daha önceden derbentçi tayin edildiği, fakat yöredeki eşkıyalığın önlenemediği gibi arttığı, bu nedenle yeniden derbentçi tayini talep edildiği ve derbentçi tayini hususunda padişah iradesi olduğuna ilişkin olarak merkezi idarenin ilgili yazışmaları görülmektedir. Bu belge aslında yukarıda 1721 yılına ait belgede adı geçen Eşme karyesi ile aynı karyeye ilişkin olup 1735 yılına ait belgede Eşme karyesi Eşk yani Işık Karyesi adını almıştır. EK-1’de belirtildiği üzere 1831 yılından beri burası Tavşanlı nahiyesine bağlı Derbend Köyü olarak kaydedilmiş olup[43] günümüzde ise Derbent Köyü olarak kayıtlıdır.